Birleşik Devletler Koruyucu Hizmet Gücü (United States Preventive Services Task Force, USPSTF) bağımsız uzmanlardan oluşan bir kuruldur. Bu kurul sağlıklı kişilerde yapılacak sağlık taraması, danışmanlık ve koruyucu tedavilerin bir işe yarayıp yaramadığı ile ilgili mevcut bilimsel kanıtları değerlendirerek tavsiyelerde bulunur. Bu tavsiyeleri Amerika’daki tüm sigorta şirketleri için bağlayıcıdır. USPTF, 2016 yılında sağlıklı kadınlarda menapoz sonrası kırık önlenmesi için Kalsiyum ve D vitamini kullanımına karşı bir öneride bulunmuştur. Ayrıca, sağlıklı kişilerde vitamin D eksikliği için tarama yapılmasının yarar ve zararlarını değerlendirebilecek kadar elde kanıt olmadığını da söylemiştir.
D vitamini güneş ışığındaki mor ötesi ışınların etkisiyle deride sentezlenen bir öncül hormondur. Besin kaynakları sınırlıdır; yağlı balıklar, yumurta sarısı, kırmızı et, karaciğer gibi. D vitamini vücudumuzda kalsiyum ve fosfor dengesini düzenler. Bu minerallere sağlıklı kemikler, dişler ve kaslarımız için ihtiyacımız vardır. D vitamini eksikliği çocuklarda kemik deformiteleriyle giden raşitizm, erişkinlerde kemiklerde ağrı ve duyarlılıkla giden osteomalazi gibi hastalıklara yol açar. D vitamini kalsiyum metabolizması dışında insülin salgılanmasında, hücrelerin farklılaşmasında, yangısal olaylarda ve immün sistemde önemli roller oynar.
Bazı araştırmaların sonuçları D vitaminin otoimmün hastalıkların ve kanserlerin gelişmesini azalttığını iddia etmiştir. Ancak, literatürdeki tüm çalışmalar birlikte analiz edildiğinde böyle bir yarar görülmemektedir. Literatürde sağlıklı kişilerde D vitamin düzeyi ile eksiklik taraması yapmanın sağlık açısından bir yararı olduğunu araştırmış ve göstermiş hiçbir çalışma yoktur. Böyle bir araştırmayı planlamaktaki sıkıntılardan biri normal D vitamini sınırının ne olması gerektiği konusunda bir fikir birliğinin olmamasıdır. Bu sınırın nasıl saptanması gerektiği de yanıtlanması gereken diğer bir sorundur. Ayrıca, D vitamini ölçme testleri standardize değildir. D vitamini eksikliği olan ve olmayanları saptamakta testler arasında değişkenlik %32’ye kadar gidebilir. Hastada eşlik eden bir inflamatuar hastalık varsa (eritrosit sedimentasyon hızı ve CRP’si yüksekse) D vitamini düşük bulunabilir. Yakın zamanda yapılan bir çok çalışma düşük D vitamini düzeyinin inflamatuar hastalığın nedeni değil, sonucu olduğunu düşündürmektedir.
Literatürde yayınlanmış bütün bu bilgilere rağmen, metabolik bir kemik hastalığı şüphesi olmayan sağlıklı kişilerde veya romatoid artrit ve ankilozan spondilit gibi iltihaplı romatizması olduğu bilinen hastalarda D vitamini ölçümü yaptırmak ve düşük bulunan hastalarda D vitamini desteği vermek çok yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Kanıta dayanmayan bu uygulamaların nasıl bu kadar yaygın hale geldiğini anlamak için vitaminlerin tarihsel sürecine kısaca bakmak gerekir.
Vitamin modasının başlangıcı 1900’lü yıllara kadar gider. O yıllar vitamin eksikliğinin yol açtığı hastalıklar nadir değildir; D vitamini eksikliği halinde gelişen raşitizm nedeniyle bacakları çarpık ve kaburgaları deforme çocuklar; B3 vitamini (niyasin) eksikliği durumunda gelişen pellegra hastalığı nedeniyle deri problemleri ve mental konfüzyon yaşayan hastalar dünyanın bir çok bölgesinde görülmüştür. 1910 ve 1930’lu yıllarda A, B, C, D ve E vitaminlerinin bulunması ile tıpta önemli gelişmeler yaşanmıştır. Klinisyenler kısa sürede skorbüt, raşitizm ve pellegra gibi hastalıkların spesifik vitamin eksikliklerine bağlı olduklarını anlamışlardır. Kimyacılar zamanla bu vitaminleri izole ederek sentezlemeyi başardıktan sonra da vitamin hapları, kapsülleri yapılmış ve beslenme bozukluğu olan kişilere verilerek vitamin eksikliklerine bağlı hastalıkların çok büyük ölçüde önüne geçilmiştir. Bu tarihsel önemli gelişme vitaminleri öylesine efsaneleştirmiştir ki, bu etki günümüzde de devam etmektedir.
1970 yılında Nobel Ödülü sahibi Linus Pauling Vitamin C’nin soğuk algınlığından koruduğu fikrini ortaya atmıştır. Bu iddia, belki de bir Nobel Ödülü sahibi tarafından ortaya atıldığı için, hiçbir tıbbi kanıt olmamasına rağmen öğlesine popülerlik kazanmıştır ki; bugün hala dünyanın bir çok yerinde eczanelerde soğuk algınlığında kullanılması için C vitamini preparatları bol miktarda satılmaktadır. Halbuki 2007 yılında toplam 11.000 kişinin dahil olduğu çalışmaların sonuçlarının toplu analizi maratoncular, kayakçılar, kutupta yaşayan askerler dışında C vitamininin soğuk algınlığını engellemediğini ortaya koymuştur.
1990’lı yıllarda kanseri engellediğini iddia eden bazı gözlemsel çalışmalar nedeniyle Vitamin E, vitamin modasında ana akım olmuştur. Fakat 2008 yılında Vitamin E ve selenyum kullanan 35 000 kişi üzerinde yapılan çalışmanın ilk sonuçları E vitamini kullananlarda prostat kanseri riskinin beklenin aksine kontrol grubuna göre biraz daha yüksek olduğunu gösterince, çalışma erken bitirilmiş ve E vitamini modası sessizce sona ermiştir. Benzer şekilde vücutta A vitaminine çevrilen beta karotenle yapılan iki büyük çalışmadan biri kanser ve kalp hastalığı riskini artırdığı için; diğeri 12 yıl sonra placebo ile bir fark görülemediği için bitirilmiştir. Ayrıca, 161 000 kadının dahil edildiği bir analizde multi-vitamin alan ve almayan hastalar arasında kanser, kardiyovasküler hastalık ve total ölüm riski arasında bir fark gözlenmemiştir. Bu çalışmaların sonuçlarıyla yukarıda söz edilen vitaminlere bağlanan ümitler büyük ölçüde erozyona uğrarken, D vitamini vitamin modasındaki yeni trend haline gelmiştir.
Sonuç olarak sağlıklı kişilerde, bir metabolik hastalık şüphesi olmadan, D vitamini eksikliği için tarama yapılmasının sağlık açısından bir yararı olacağını gösteren hiçbir kanıt yoktur. Ama bazen insanlar kararlarını kanıtlara göre değil, modadaki trendlere göre vermektedir.
Comments